Eğitim üzerine çeşitli ödülleri olan, başarıları ile ulusal ve uluslararası alanlarda işlere imza atmış bir arkadaşım, deprem sonrası yıkılan binadan kendi ve çocuğu ile sağ salim kurtulabilen şanslı kişilerden biriydi.
Geçenlerde katıldığım bir konferansa konuşmacı olarak çağrılmıştı ve yaşadıklarını şöyle anlattı:
Yine matematiğe mi bağladı konuyu diye içimden geçirirken aklıma taze açıklanan PISA sonuçları geldi.
Aslı devam ediyordu:
Her gün, kendisi ile birlikte taze sınavlar getiriyordu. Kiminin çözümü vardı kimi gözyaşlarına teslimdi. Akıl çoğu şeyi çözebiliyor ama kalp, anıların yılmaz bekçiliğinden vazgeçmiyordu. Her hatıramı birbirine ekleyip, keşke diyecek bir gerekçe bırakmadan yaşayabildiğime şükrederek gönül tahtıma yerleştirdim ve kapattım kapısını. Neticede Güneş doğmaktan vazgeçmiyordu ve devrilmemek için pedal çevirmeye devam etmek gerekiyordu. Her şeyi çözmek zorunda da değildim. Olduğu kadar demeyi öğretmişti hayat.
Arkadaşlarımın kullanmadığı kıyafetleri giymek, çeşitli ihtiyaçlar için kredi çekmek falan da çok dert değildi. Sağlık olsundu ama o da bir türlü olmuyordu. Babamın yaşadığı rahatsızlık yüzünden günlerce yoğun bakımda kalması, defalarca yapılan müdahalelere rağmen sorununun tespit edilememesi… Savaştasın ve karşında ne var bilmiyorsun… Dert dediğin bunlardı, ötesi ne varsa çözülüyordu.
İstediğimiz kadar direnelim psikolojik depremler bir yerlerimize kitlesel olarak yerleşmeyi seviyor gibi. Son birkaç aydır sağ göğsümde anormallikler yaşıyor görmezden geliyordum ki zaten sıra ona da hiç gelmiyordu. Sağlık ocağı dayatması rutin bir mamografi kontrolünün ardından varlığına merhaba dediğim kitleler işleri büyüttü. Geniş araştırmalara nihayetinde de biyopsi sürecine girip yeni bir hikâyeye daha start verdi. Kendimi kendi elimden tutup doktora götürdüğüm süreç nasıl ilerleyecek yaşayıp göreceğim.
Elbette Dünya gezegenindeki bir çiçeği koklamak, bir şelalenin gür sesinde kahvemi içmek, sevdiğim ne varsa başkalarını incitmeden ve incelikle yapmaya devam edebilmek için çabada olacağım. Hepimiz son perdeyi bilerek yaşamıyor muyuz? E o zaman, hadi bu salondan çıkalım ve mavi gökyüzü altında soluklanmaya gidelim.